Arafat vakfesi ham olan tüm duyguların terkedildiği ve gönül dünyasının piştiği bir yerdir. Burada arzu ettiği saadeti arayan müminler Arafat’ın manevi atmosferi ile pişmekte ve ham olandan kurtulabilmek için dünyevi hislerinden, arzularından ve eksikliklerinden vazgeçmektedir.
Çünkü Arafat kavuşmanın, yakarışın, bekleyişin, sabrın, idrak edişin ve vazgeçişin kaynağıdır…
Hac yolcuları, Zilhicce’nin 9. günü olan Arefe gününde, öğleden önce Arafat’ta toplanır.
Dünyanın dört bir yanından gelen; renkleri, ırkları ve dilleri farklı ancak duygu ve hissiyatları aynı milyonlarca insan mahşeri andıran bir görüntüyle yan yanadır.
Burada öğle ve ikindi namazları birleştirilerek öğle vaktinde cem-i takdim’le kılınır.
Namazdan sonra ayakta, kıbleye karşı dönülerek vakfe duası yapılır. Bu şekilde haccın en büyük rüknü olan ve Efendimiz aleyhisselam’ın “Hac Arafat’tır” buyurduğu Arafat vakfesi yerine getirilmiş olur.
Arafat’ta vakfe yapmak çok kıymetlidir.
Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:
“Allah, Arafat ehlini, semanın meleklerine över. Şöyle der: Benim şu kullarıma bakınız, onlar saçları dağınık, toza toprağa bulanmış bir halde bana gelmişler.” (İbn Hıbban)
Vakfe’den sonra artık gün ibadet ve tefekkürle geçirilir.
Arafat’ta güneş batmak üzeredir.
Mahşerin provasında hac yolcularının yönü artık Müzdelife’dir.
Güneş batınca, akşam namazını kılmadan Müzdelife’ye hareket edilir.